
Tüm bu koşturan düşüncelerimi yakaladığım an, etrafımı saran aynalarda yüzümdeki telaşı, ekşiliği, gerginliği gördüğüm anla aynı an. Kaşlarım, gözlerim, dudaklarım..Hepsinin acelesi var... "Ne olmuş bana?" Aynaya bakmak itina gerektirir, aynaya bakmak kendine bakmaktır çünkü, içine bakmaktır.. Bendeyse adeta sokakta yürürken, vitrinine ayna koymuş bir dükkanın önünden hızla geçen, geçerken "bu üzerimdeki yakışmış mı?" diye göz atan birinin telaşesi var...
En son o koca ayna masaya yatırılmadan önce, dikiliyor önümde; kendimi, sağımı, solumu, arkamı görüyorum yansımada..O bir türlü geçmek bilmeyen zaman duruyor..Sesler duruyor...Aynacı, karısı..Duruyorlar..Ben de duruyorum, zihnim de..Başka seçeneğim yok..Koşuşturup duran Gökçe'yi ceketinin köşesinden tutuveriyorum, duruyor o da...Gülümsüyor. Şanslıyım, farkına varıyorum...Kolumun arasına sıkıştırdığımız aynayla sakince çıkıyorum dükkandan, yavaşça evimin yolunu tutuyorum.. E aynaya bakmak kadar onu taşımak da itina gerektiriyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder